Psikiyatri hakkinda Travma Sonrası Hayata Küsme Bozukluğu - Posttraumatic Embitterment Disorder ile ilgili bilgiler
Yeni Bir Tanı Kategorisi Önerisi: Travma Sonrası Hayata Küsme Bozukluğu - Suggestion of a New Diagnosis Category: Posttraumatic Embitterment Disorder - Suggestion d'une nouvelle catégorie de diagnostic : Désordre DePsikiyatri Modern Psikiyatri, Ruh Sağlığı, Toplum Sağlığı, Ruh Hekimliği |
![]() |
| LinkBack | Seçenekler | Stil |
#1
| |||
| |||
![]() Yeni Bir Tanı Kategorisi Önerisi: Travma Sonrası Hayata Küsme Bozukluğu - Suggestion of a New Diagnosis Category: Posttraumatic Embitterment Disorder - Suggestion d'une nouvelle catégorie de diagnostic : Désordre De Posttraumatic Embitterment SUMMARY The psychological reactions to negative life events have been among the most interesting subjects for the researchers for a long time. In recent years especially Post Traumatic Stress Disorder (PTSD) has been subject to a plenty of studies. This disorder is defined as a reaction to an event accepted as traumatic for almost everyone, to an extraordinary life threat or to a catastroph. The psychological reactions to events which are not directly life threatening are classified as adjustment disorder which is rarely diagnosed in clinical practise. As a result of confrontation with such not life threatening events, PTSD is claimed to appear as well as adjustment disorder. The immigrants frequently report a depressive state in which physical symptoms are in foreground accompanied by social withdrawal and energy lost. The negative life events which are not life-threatening and not seen everyday can impair the mental health so that the above state may worsen and the immigrant may reduce his performance at work. This state which appears with the symptoms such as embitterment, feelings of injustice, repeated intrusive memories of critical event (injustice at work place, loss of job, discrimination in a public office etc.), phobic symptoms and avoidance behaviour towards the place or persons related to the event, can best be described by the term ***8220;Posttraumatic Embitterment Disorder***8221; (PTED). This disorder which has initially been described on the immigrants from East Germany following the fall of the Berlin wall and which does not exactly match the diagnostic criteria of adjustment disorder or posttraumatic stress disorder (PTSD) is presented in a case vignette and its differential diagnosis is discussed. SOMMAIRE Les réactions psychologiques aux événements de vie négatifs ont été parmi les sujets les plus intéressants pour les chercheurs pendant longtemps. Ces dernières années particulièrement le désordre traumatique d'effort de poteau (PTSD) a été sujet à une abondance des études. Ce désordre est défini comme réaction à un événement admis comme traumatique pour presque chacun, à une menace extraordinaire de la vie ou à un catastroph. Les réactions psychologiques aux événements qui ne sont pas directement menacer de la vie sont classifiées comme désordre d'ajustement qui est rarement diagnostiqué dans clinique pratiquent. En raison de la confrontation avec de tels pas événements menaçants de la vie, PTSD n'est prétendu apparaître comme le désordre d'ajustement. Les immigrés rapportent fréquemment un état dépressif dans lequel les symptômes physiques sont dans le premier plan accompagné de retrait social et d'énergie perdus. Les événements de vie négatifs qui ne sont pas représentant un danger pour la vie et le bidon journalier non vu altèrent la santé mentale de sorte que l'état ci-dessus puisse empirer et l'immigré peuvent réduire son exécution au travail. Cet état qui apparaît avec les symptômes tels que l'embitterment, sentiments de l'injustice, a répété des mémoires intrusives de l'événement critique (injustice au lieu de travail, de la perte du travail, de la discrimination dans un bureau public etc.), des symptômes phobiques et le comportement d'action d'éviter vers l'endroit ou les personnes liées à l'événement, peut mieux être décrit par le terme "désordre de Posttraumatic Embitterment" (PTED). Ce désordre qui a été au commencement décrit sur les immigrés d'Allemagne de l'Est suivant la chute du mur de Berlin et qui n'assortit pas exactement les critères diagnostiques du désordre d'ajustement ou le désordre posttraumatic d'effort (PTSD) est présenté dans une vignette de cas et son diagnostic différentiel est discuté. Olumsuz yaşam deneyimlerine karşı gösterilen ruhsal tepkiler çok uzun süreden beri araştırmacıların en çok ilgi- lendiği konular arasındadır. Son yıllarda özellikle Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) bir çok çalışmaya konu olmuştur. Bu bozukluk, hemen herkes için travmatik kabul edilen bir yaşam deneyimine, alışılmışın dışında bir ya- şamsal tehdide ya da felakete karşı gösterilen bir tepki olarak tanımlanmaktadır. Yaşamı doğrudan tehdit etmeyen olaylara karşı gösterilen ruhsal tepkiler ise uyum bozukluğu tanısı altında sınıflandırılmaktadır, ama günlük uygu- lamada yeteri kadar yer almadığı görülmektedir. Bu tür yaşamsal tehdit içermeyen olaylarla yüzleşme sonucunda uyum bozukluğunun yanı sıra, TSSB***8217;nun da gelişebileceği söylenmektedir. Göçmenler sıklıkla, bedensel belirtilerin ön planda olduğu, sosyal geri çekilme ve enerji kaybının eşlik ettiği bir tablo gösterirler. Yaşamsal bir tehdit içermeyen ve hergün görülmeyen olumsuz yaşam deneyimleri bu tablonun ağırlaşmasına ve göçmenin işgücünün azalmasına neden olacak kadar ruh sağlığını bozabilir. Hayata küsme ve haksızlığa uğramış olma duygusu, yaşanmış olumsuz yaşam deneyiminin elde olmadan sık sık anımsanması (iş yerinde haksızlığa uğrama, işten çıkarılma, bir devlet dairesinde aşağılanma vs.), olay yerine gitmekten kaçınma gibi belirtilerle kendini gösteren bu tablo travma sonrası hayata küsme bozukluğu (HKB) olarak adlandırılabilir. İlk olarak Berlin Duvarı***8217;nın yıkılmasından sonra Doğu Almanya***8217;dan gelen göçmenlerde tanımlanmış olan, uyum bozuklukları ve TSSB tanı ölçütleriyle tam olarak örtüşmeyen bu tablo bir olguda değerlendirilmiş ve ayırıcı tanısı tartışılmıştır. ***8220;Hayata küsme***8220; terimi Almanca Verbitterung ve onun İngilizce karşılığı olan embitterment sözcüklerinin yerine önerilmiştir. KaynakPDF
__________________ http://nevart.net/ Güzel Sanatlar Fakültesi/Lisesi Yetenek Sınavlarına Hazırlık Kursu Resim Yağlı Boya Hobi Kursu Hızlı ve Etkili Okuma Kursu Çocuklar için Hızlı Okuma Kursu Çocuklar için Resim Kursu Diksiyon Kursu Nefes Teknikleri Kursu Kişisel Gelişim Kursları[/CENTER] |
#2
| |||
| |||
![]() GİRİŞ Olumsuz yaşam deneyimlerine karşı gösterilen ruh- sal tepkiler çok uzun süreden beri araştırmacıların en çok ilgilendiği konular arasındadır (Van der Kolk ve ark 1996, Fischer ve Riedesser 1999, Maercker 2005). ICD-10 (Dünya Sağlık Örgütü 1992) travmaya tepki olarak ortaya çıkan ruhsal bozuklukları F43 başlığı al- tında üçe ayırarak incelemektedir: Akut stres bozukluğu (F43.0), travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) (F43.1) ve uyum bozuklukları (F43.2). Bunun dışında F6 baş- lığı altında stres sonrası görülen kalıcı kişilik değişikliği (F62.1) kategorisi bulunmaktadır. DSM-IV (Amerikan Psikiyatri Derneği 1994) ise, TSSB (309.81) ve akut stres bozukluğunu (308.3) anksiyete bozuklukları kate- gorisi altında, uyum bozukluklarını (309) ise tamamen ayrı bir kategori olarak değerlendirmektedir. Son yıllarda özellikle TSSB bir çok araştırmaya konu olmuştur (Fisc- her ve Riedesser 1999, Başoğlu ve ark 2001, Başoğlu ve ark 2004, Karakaya ve ark 2004, Maercker 2005, Aker 2006). Bu bozukluk, hemen herkes için travmatik ka- bul edilen bir yaşam deneyimine, alışılmışın dışında bir yaşamsal tehdide ya da felakete karşı gösterilen bir tepki olarak tanımlanmaktadır (Dünya Sağlık Örgütü 1992). Bu bozukluğun ana belirtileri olarak geriye dönüş yaşan- tıları, aşırı uyarılma ve kaçınma davranışı gösterilmekte- dir. Son yıllarda tanı ölçütleri kesin olarak tanımlanmış bulunan bu bozukluğun tanısal sınırlarının genişletilme- ye çalışıldığı gözlenmektedir. Yaşamsal tehdit içermeyen olaylarla yüzleşme sonucu uyum bozukluğunun yanısıra TSSB***8217;nun da gelişebileceği söylenmektedir (McFarlane 1992, Amiel-Lebigre ve ark 1995, Spurrell ve McFarlane 1995, Fava ver ark 2001). Tetikleyici olarak da işyerin- de psikolojik taciz, işsizlik, bir aile yakınının kaybı, ağır bir hastalık geçirme ya da sevilen bir kişiden ayrılık gibi etkenlerin rol oynadığı vurgulanmaktadır. TSSB tanı- sı almış kişilerin %80***8217;inin daha sonra başka bir ruhsal bozukluk daha geliştirdiği görülmektedir (Hofmann 2006). TSSB olgularında %26-52 oranında eştanı olarak depresyon saptanmıştır (Kaya 2000). Çeşitli çalışmalarda yaşamı doğrudan tehdit etmeyen olaylara karşı gösterilen ruhsal tepkilerle ilgili yüksek bir yaygınlıktan sözedilmesine karşın (Spurrell ve McFarla- ne 1995, Van der Kolk ve ark 1996, O***8217;Brian LS 1998, Simon G 2000, Fava ve ark 2001, Amiel-Lebrige ve ark. 1995) uyum bozukluğu tanısının günlük uygulamada hakettiği kadar çok konulmadığı görülmektedir. Bu tanı kategorisinin epidemiyolojik çalışmalarda da gözardı edildiği görülmektedir (Regier DA 1988). Bunun ne- denlerinden biri olarak aradan altı ay gibi kısa bir süre geçtiğinde belirtilerin genellikle gerilemeye başlaması, belirtiler kararlılık gösterdiğinde ise çoğunlukla major depresyon gibi başka bir bozukluğun tanılanması gerek- tiği gösterilmektedir. Uyum bozuklukları bu anlamda ***8221;artık kategori***8221; olarak görülmektedir (Bronish ve Hecht 1989, Fabrega ve ark 1997, Snyder ve ark 1990, Desp- land ve ark 1995). Eğer belirtiler başka bir bozukluğun ölçütlerini karşılamak için yeterliyse tetikleyici etkenin var olmasına bakılmaksızın tanı bu yöne kaymaktadır. TSSB***8217;nda ise tanı ancak, psikopatoloji (geriye dönüş yaşantıları, aşırı uyarılma ve kaçınma davranışı) ve te- tikleyici etken (yaşamı tehdit edici ve alışılmışın dışında yaşamsal bir olay) bir arada değerlendirilerek konulabil- mektedir. Göçmenlerde uyum, duygudurum, anksiyete bozuk- lukları, TSSB ve somatoform bozukluklar başta olmak üzere tüm psikiyatrik bozuklukların daha yüksek oranda bulunduğunu ortaya koyan birçok araştırma bulunmak- tadır (Ekşi 2002, Aker ve ark 2002). Bütün bunların ya- nında gözlenen tablolardan biri de ICD-10 ya da DSM IV***8217;e göre herhangi bir bozukluğun tanı ölçütlerini tam olarak karşılamayan, depresif duygudurumun eşlik ettiği bir belirtiler yumağıdır (Yılmaz ve ark 2000). Bu birey- lerde bedensel belirtilerin ön planda olduğu bir tablo söz konusu olup, buna sosyal geri çekilme ve enerji kaybı eşlik eder (Weiss 2005). Uzun bir süreçte ortaya çıkan bu tablo, birey tarafından bir hastalık olarak değil, göçmen- lik yaşantısının doğal bir parçası olarak algılanır. Bireyin iş performansı büyük oranda etkilenmez. İş yerinde ya- şanan çok ağır olmayan bir kaza, devlet dairelerinde ve iş yerlerinde maruz kalınan psikolojik taciz (mobbing), bedensel bir hastalığın teşhisi, aile bireylerinden birinin hastalanması, aile içi çatışma ya da çocuklardan birinin okul veya uyuşturucu sorunu tablonun beklenenden çok daha fazla kötüleşmesine, bireyin işgücünün azalmasına, haksızlığa uğradığı duygusunun gelişmesine ve hayata küsmesine neden olabilir. Tetikleyici etkenin travmaya neden olacak şiddette olmaması tedaviyi üstlenen sağlık kuruluşlarında sık sık simulasyon olarak yorumlanır ve bireyin kendini yalnız ve anlaşılmamış hissetmesine, in- sanlara olan güveninin azalmasına, bir düşmanlık duy- gusu geliştirmesine neden olur. Bu yazıda TSSB ve uyum bozuklukları arasında de- ğerlendirilebilecek bir bozukluk olarak, travma sonrası hayata küsme bozukluğu (HKB) adı verilen bir tablo ta- nımlanacak ve bir olgu örneğinde tartışılacaktır
__________________ http://nevart.net/ Güzel Sanatlar Fakültesi/Lisesi Yetenek Sınavlarına Hazırlık Kursu Resim Yağlı Boya Hobi Kursu Hızlı ve Etkili Okuma Kursu Çocuklar için Hızlı Okuma Kursu Çocuklar için Resim Kursu Diksiyon Kursu Nefes Teknikleri Kursu Kişisel Gelişim Kursları[/CENTER] |
#3
| |||
| |||
![]() Travma Sonrası ***8216;Hayata Küsme Bozukluğu (HKB) HKB ilk olarak 1999 yılında, Demokratik Almanya Cumhuriyeti***8217;nin dağılmasını izleyen süreçte, bu bölge den gelen hastaların yoğun olarak başvurdukları bir psiki- yatri kliniğinde yapılan pilot bir çalışmada tanımlanmış- tır (Linden ve ark. 2004). Her zaman ortaya çıkabilecek ve yaşamı tehdit etmeyen, her gün de maruz kalınmayan yaşam deneyimlerine karşı gelişen bu ruhsal tepki, HKB olarak adlandırılmıştır. Duvarın yıkılmasından sonra Almanya***8217;nın doğusundan batısına bir göç yaşanmıştır. Bu göçmenler ***8220;Batı Almanlar***8221; tarafından iyi karşılan- mamışlar, ***8220;doğulu göçmen***8221; muamelesi görmüşlerdir. Duvarın yıkılmasından hemen sonra bu göçmenlerde ruhsal bozukluklar bakımından belirgin bir artma gö- rülmemiştir (Acherberger ve ark. 1999). Ancak ilerleyen yıllarda artan oranlarda, önemli mesleki ya da bireysel değişimleri izleyen durumlarda ortaya çıkan kimi ruhsal bozukluklar gözlenmeye başlamıştır. Bu göçmenlerin he- men hemen %30`u kendisini ***8220;kaybeden***8221; (loser) olarak görmektedir (Schwarzer ve Jerusalem 1994). Ruhsal bo- zuklukların ortaya çıkmasında tetikleyici etken yukarıda da belirtildiği gibi çoğunlukla, işten çıkarılma gibi kesin olumsuz sonuçlara yol açabilecek, hayal kırıklığı yaratma olasılığı yüksek olan, bireyin temel yaşamsal ve bilişsel değer yargılarını örseleyebilecek, alışılmışın dışında, ama hayatı tehdit etmeyen önemli bir yaşantıdır. Bunun so- nucunda bireyler hayata küsme olarak tanımlanabilecek bir tablo geliştirmektedir. Hastalar, TSSB***8217;na benzer bi- çimde olayı sık sık anımsama ve tetikleyici etkene karşı kaçınma davranışı gibi belirtiler geliştirmektedir. Olayın anımsanması durumunda duygusal dalgalanmalar görül- mekte, kişi depresif duygudurum, enerji kaybı, hiddet ve şiddete eğilim gösterme gibi belirtiler geliştirebilmek- tedir. Diğer zamanlarda duygudurumda bir bozulma görülmemekte, birey normal yaşantısına büyük oranda devam edebilmektedir (Linden 2003) (Tablo 1). Bu hastalık tablosuyla ilgili yapılan pilot çalışmada şu sonuçlara varılmıştır (Linden ve ark. 2004): Hasta- ların çoğu her türlü yardımı geri çevirirler. Çoğunlukla aile hekimlerinden hasta raporu alırlar, ama herhangi bir tedaviyi de kabul etmezler. Psikiyatri kliniklerine çoğun- lukla yakınmaları başladıktan çok sonra, sigorta şirket- lerinin zorlaması sonucu başvururlar. Linden ve ark bu çalışmada HKB tanısı alan 20 kadın 2 erkek hastadan oluşan bir hasta grubunu incelemiştir. Grup, farklı kli- niklerden farklı tanılarla gönderilmiş hastalardan oluş- maktadır. Hastaların hepsi, öznel olarak acı verici ve yaralayıcı özelliği olan en az bir önemli yaşantıdan söz etmektedirler. Hastaların hepsi hastalıklarının nedeni olarak bu olayları göstermektedir. Bu olaylar sıklık sıra- sına göre işten çıkarılma, iş yerinde sorun yaşama, bir yakının ölümü/kaybı ve aile içi çatışmadır. Hastaların büyük çoğunluğu, haksızlığa uğradıkları ve bu durumun geriye dönüşümü olmadığı duygusu içindedirler. Yaşan- tıladıkları, öncelikle hayata küskünlük, hiddet ve çaresiz- lik duygularıdır. Yine hastaların büyük bir bölümü, ya- şadıkları olayın geçtiği mekana gitmekten kaçındıklarını belirtmektedirler. Hastaların bir kısmında eştanı olarak majör depresyon, distimi, yaygın anksiyete bozukluğu, agorafobi ve panik bozukluğu tespit edilmiştir. HKB göçmenlerde ayrılık, iş yerinde baskı ya da işten çıkarılma gibi değişik yaşam olayları sonucunda görül- mektedir. Bu tür olaylar yaşamın her anında görülebilir- ken, önemli dönüşüm zamanlarında ortaya çıktıklarında bireyin yaşama dair temel değer yargılarını sarsabilmek- tedir. Aşağıda bu durum bir olgu örneğinde tartışılacak- tır.
__________________ http://nevart.net/ Güzel Sanatlar Fakültesi/Lisesi Yetenek Sınavlarına Hazırlık Kursu Resim Yağlı Boya Hobi Kursu Hızlı ve Etkili Okuma Kursu Çocuklar için Hızlı Okuma Kursu Çocuklar için Resim Kursu Diksiyon Kursu Nefes Teknikleri Kursu Kişisel Gelişim Kursları[/CENTER] |
#4
| |||
| |||
![]() Olgu İsviçre Basel***8217;de yaşayan, 46 yaşındaki hasta erkek, evli, iki çocuk babası, işsiz. Bundan iki yıl önceki bir işyeri kazasına kadar psikiyatrik yardıma gereksinimi olmamış. 10 yıldır çalıştığı plastik bidon fabrikasında, 3 m yüksek- likten düşüp acilen hastaneye gitmiş ve omzunda çatlak tespit edilip 2 ay çalışamaz raporu almış. Kaza sırasında ustabaşı kaza yerinde bulunmadığı için izin almadan git- mek zorunda kalmış ve görgü tanıklarına karşın kazanın iş yeriyle ilgili olmadığı, yalan söylediği iddia edilerek işi- ne son verilmiş. Bu yaklaşım, hastada başlangıçta büyük üzüntü ve kırgınlık yaratmış. Yaşadıklarına inanamadığı- nı, büyük bir hayal kırıklığı yaşadığını, o güne kadar işini bir gün bile aksatmadığını, sanki kendi işi gibi sahiplen- diğini, işyerindeki çalışma arkadaşlarıyla da hep düzeyli ve iyi bir ilişkisi olduğunu belirtiyordu. Yıllardır tanıdığı insanların, özellikle kazaya tanıklık edenlerin suskun kal- masının insanlara olan güvenini çok sarstığını, kendini büyük bir haksızlığa uğramış gibi hissettiğini, iş yerinde- ki insanlardan nefret ettiğini, kendini toplumdan soyut- ladığını, kimseyi görmeye tahammülü olmadığını söylü- yordu. Utanarak, sık sık intikam hayalleri kurduğunu, ustabaşının, kazaya tanıklık eden iş arkadaşlarının başına da benzer şeylerin gelmesini hayal ettiğini, hayalinde on- ları defalarca ***8222;patakladığını***8220; anlatıyordu. Ailesiyle, en yakın akrabalarıyla birlikte olmaktan hala keyif aldığını, neşelenebildiğini de söylüyordu. Yatağa girdiğinde, ya- şadığı olay aklına takılırsa uyuyamıyor ve daha da sinirli oluyormuş. Aynı şeyleri tekrar tekrar anlatmak zorunda kalmak istemediğini, her seferinde duyduğu öfkeden do- layı kontrolünü kaybedecek gibi olduğunu belirtiyordu. İşini kaybettikten sonra ev doktorunun (Türkiye***8217;de Aile Hekimliği işlevine sahip bir kurum) kendisini psiki- yatri polikliniğine gönderdiğini, ama kendisinin ruhsal bozukluğu olduğunu kabullenemediğini, tedaviyi uzun süre reddettiğini belirtiyordu. Bir süredir tedaviye gel- mesinin de sigorta şirketinin baskısı nedeniyle olduğunu ifade ediyordu. Başına gelenleri çok sık anımsadığını, kendisini engelleyemediğini, her defasında intikam ve hınçla dolduğunu, zaman zaman ustabaşını öldürmeyi bile hayal ettiğini söylüyordu. Sokakta işyerinde birlik- te çalıştığı birine rastlarsa yolunu değiştiriyor, işyerinin bulunduğu semte gitmekten mümkün olduğunca kaçı- nıyormuş. Esrar kötüye kullanımı olan küçük oğlunun (16) ve genç erişkinlik yaşlarının başındaki büyük oğ- lunun (22) kendisine bir şey danışmadığını, bu yüzden kendisine baba olarak değer verilmediği duygusuna ka- pıldığını, kendisini işe yaramaz hissetmeye başladığını ifade ediyordu. Aile bağlarındaki bu zayıflamanın işini kaybettikten sonra arttığını, artık hayata tamamen küs- tüğünü vurguluyordu. Bütün herşeyi gurbette olmaya bağlıyor, eğer yıllar önce memleketini terketmemiş olsa bunların başlarına gelmeyeceğini, işyerinde bu kadar haksızlığa, ayrımcılığa maruz kalmayacağını, çocukları- nın kendi kültürüyle yetişeceğini, aile bireyleri arasında bu denli kopukluk olmayacağını belirtiyordu. Özgeçmişi: Hasta 1959 yılında Maraş***8217;ın bir köyünde yedi kardeşin üçüncüsü olarak dünyaya gelmiş. Doğu- mu bildiği kadarıyla normal yollardan ebe yardımıyla evde gerçekleşmiş. Hiç okula gitmemiş ve on yaşından bu yana diğer kardeşleri gibi tarlada çalışmaya başlamış. Kendisinden büyük bir ağabeyi olmasına rağmen, kar- deşlerinin sorumluluğu hep onun üzerindeymiş. Her za- man yardıma hazır, güvenilir, haktanır, yalandan nefret eden bir insan olduğunu ifade ediyor. Askerliğini yaptık- tan sonra, 1985 yılında kuzenlerinin yaşadığı Basel***8217;e işçi olarak gelmiş. Kısa süre içinde çalışmaya başlamış ve 2 yıl önce işten çıkarılana kadar aralıksız çalışmış. 22 ve 16 yaşlarında iki oğlu var. Soygeçmişi: Ailede herhangi bir fiziksel ya da ruhsal bozukluk bulunmuyor. Ruhsal Durum Muayenesi: Hasta 175 cm boyunda, yaklaşık 75 kg ağırlığında, esmer tenli, erkek tipi saç dö- külmesi olan bir erkekti. Giyimi özenli ve temizdi. Ken- dine bakımı normaldi. Alçak sesle ve duraksayarak konu- şuyordu ve utangaç tavırlıydı ama göz teması kuruyordu. Yöneliminin tam, psikomotor etkinliğinin doğal olduğu saptandı. Hayata küstüğünü, kendisini ayakta tutanın çocuklarına ve eşine olan sorumluluk duygusu olduğunu ifade ediyordu. Başına gelen olay aklına takılırsa uykuya dalmada sorun yaşıyor, dikkatini yoğunlaştırmakta zor- luk çektiğini belirtiyordu. Uğradığı haksızlığı anımsadık- ça hiddet ve çaresizlik duyguları yaşadığını ifade ediyor- du. Yaşadığı haksızlığı tekrar tekrar anımsadığını ve her defasında hınç duygularıyla dolduğunu söylüyordu. İş yerinin olduğu semte gitmekten ve eski iş arkadaşlarıyla görüşmekten kaçınıyordu. Duygudurumu hafif çökkün ve disforikti, ama duygudurumunu düzenleyebilme ye- teneği korunmuştu. Bir sorun ortaya çıkmadığı sürece neşelenebildiğini, ailesiyle birlikte olmaktan keyif aldı- ğını belirtiyordu. Düşünce içeriğinde ve algılamada bir bozukluk yoktu. İştahı normaldi. Özkıyım düşüncesi yoktu. Alkol ve madde kullanımı anamnezi yoktu. Ayırıcı Tanı: Hastada ilk bakışta depresif duygu- durum ve enerji azalması nedeniyle majör depresyon tanısı akla gelmekteydi. Ama orta ve ağır dereceli dep- resyondan farklı olarak duygudurumunu düzenleyebil- me yeteneğinde bozulma yoktu; ilgisini başka bir şeye yöneltebildiğinde ya da intikam fantezileri kurduğunda duygudurumunda bir düzelme görülmekteydi. Alışverişe gitmek, dolaşmak, ailesiyle tatile gitmek, gazete okumak, televizyon izlemek gibi günlük yaşama ait aktiviteleri yerine getirebiliyordu. TSSB***8217;nda olduğu gibi HKB***8217;de eştanı olarak major depresyon sıklıkla görülmekte olup, hastada varolan psikopatolojik belirtiler (depresif duygu- durum, enerji kaybı, yaşadıkları aklına takıldıkça uyku- ya dalmada güçlük ve dikkatini yoğunlaştırmada zorluk, moral bozukluğu) ancak hafif ya da orta dereceli bir dep- resyonun tanı ölçütlerini doldurmaya yeterliydi. İşten çıkarılma gibi örseleyici bir yaşam olayının varlığı nede- niyle deprese duygudurum ile giden uyum bozukluğu da akla gelmekteydi. Ancak hastanın HKB***8217;ye özgü yakın- maları (yaşadıklarını bir haksızlık olarak değerlendirme, yaşadıkları aklına geldikçe hiddet ve çaresizlik duyguları yaşama, işyerinin bulunduğu semte gitmekten kaçınma vb), uyum bozukluklarında olduğu gibi zamanla bir dü- zelme eğiliminde olmayıp, tersine iki sene içinde kötü- leşmişti. Varolan ***8220;depresif sendrom***8221; nedeniyle serotonin geri alım inhibitörleri grubundan bir antidepresanla psikofarmakolojik tedaviye başlanmış, yaklaşık üç ay içinde depresif belirtilerde belirgin düzelme görülmüş- tü. Hastada gözlenen geriye dönüş yaşantıları, yaşanan olayı tekrar tekrar anımsama gibi belirtiler ise TSSB***8217;nu düşündürmekteydi. Ayrıca hastada TSSB***8217;de olduğu gibi bir kaçınma davranışı gelişmişti. TSSB ile ayırıcı tanıda önemli olan, yaşanan olayın yaşamı tehdit eden ve korku yaratan bir olay olmaması, bunun aksine hastada hayata küsme ve hiddet duyguları uyandırmasıdır. Hastalığın iki yıldan uzun sürmüş olması ve gittikçe kötüleşmesi aşırı olaylardan sonra gelişen kişilik değişimi tanısını da dü- şündürmektedir; ama buradaki sorun da etyolojik olarak bu bozukluğa karakteristik olan, olmazsa olmaz ön koşul işkence, felaket ya da yaşamı uzun süre tehdit eden bir yaşantı bulunmamasıydı. Bunun yanında bütün dünya- ya karşı bir düşmanlık ya da güvensizlik duygusu besle- mek, sürekli bir boşluk ve umutsuzluk duygusuna sahip olmak, süregenleşmiş bir sinirlilik duygusu gibi belirtiler de bulunmamaktaydı.
__________________ http://nevart.net/ Güzel Sanatlar Fakültesi/Lisesi Yetenek Sınavlarına Hazırlık Kursu Resim Yağlı Boya Hobi Kursu Hızlı ve Etkili Okuma Kursu Çocuklar için Hızlı Okuma Kursu Çocuklar için Resim Kursu Diksiyon Kursu Nefes Teknikleri Kursu Kişisel Gelişim Kursları[/CENTER] |
#5
| |||
| |||
![]() TARTIŞMA ***8220;Hayata küsme***8220; terimi Almanca aslı olan ***8220;Verbitte- rung***8221; ve onun İngilizce karşılığı ***8220;embitterment***8221; sözcük- lerinin karşılığı olarak önerilmiştir. Verbitterung sözcü- ğünün sözlük karşılığı, ***8220;hayata küskünlük, mutsuzluk, insanlara düşmanlık kazanma***8221;dır. Embitterment sözcü- ğünün sözlük karşılığı ise ***8220;üzülme, hayattan bezme***8221;dir. Bu tabloyu gösteren hastaların yaşantıladıklarını en iyi ***8222;hayata küsme***8220; teriminin karşıladığı düşünülmüştür. Hayata küsme olarak adlandırabilecek olan duru- mun, birlikte görülebilir olsa da, depresif duygudurum, umutsuzluk ya da hiddetle karşılaştırıldığında farklı bir kategoride değerlendirilmesi gereken bir duygu olduğu öne sürülmektedir (Alexander 1966, Baures 1996). Ha- yata küsme, toplumsal olarak haksızlığa uğrama durum- larında ortaya çıkan bir duygu (Pirhacova 1997) ya da uzun süren işsizliğe gösterilen duygudurumsal bir tepki olarak (Zemperl ve Frese 1997) tanımlanmaktadır. Ha- yata küsmenin hastalık değeri, örneğin depresyonda ya da anksiyete bozukluklarında gözlenen belirtilerde oldu- ğu gibi bireyin hayatını ne ölçüde kısıtladığı ile ölçül- mektedir. Bireyin gündelik ödevlerini yerine getirmesini engelliyorsa ve başka belirtilerle birlikte görülüyorsa bir hastalık değeri var demektir. HKB***8217;de seyir çoğunlukla kötüdür. Uyum bozukluk- luklarının aksine 6 ay içinde bir düzelme görülmez, daha çok süregenleşme ve kötüleşmeye meyillidir. Hastalık tanısı yaşanan olay üzerinden değil, psikopatolojinin türü, ağırlığı ve gidiş göz önünde bulundurularak konur (Linden ve ark 2004). Tetikleyici etkenin tanı koydurucu önemi vardır. Bozukluğun gelişimi tetikleyici etken göz önüne alınmadan anlaşılamaz ve tedavi planlanamaz. Te- tikleyici etken, yaşamı tehdit edici bir olay olmamasına karşın her zaman yaşanan sıradan bir olay da değildir. Bu nedenle, yaşanan bu olayın gerçek bir ***8222;travma***8220; olup olmadığı da sorulması gereken bir sorudur. Hasta açısın- dan bakıldığında bunun böyle olduğuna dair herhangi bir şüphe yoktur. Hasta olayı günü ve saati ile anımsar, kendini hayal kırıklığına uğramış, yaralanmış yani trav- matize olmuş olarak algılar. Tetikleyici etken ve bireyin algısı arasında, depresyonda olduğu gibi özgül olmayan bir bağ değil, TSSB***8217;da olduğu gibi doğrudan bağ var- dır. Psikopatolojik olarak da olayın elde olmadan sık sık anımsanması ve kaçınma davranışı gibi, TSSB***8217;na benzer belirtiler görülür. Fakat TSSB***8217;nda ölüm korkusu ve deh- şet duygusu etyolojik olarak özgülken, HKB***8217;nda yaşa- nan olay hastada daha çok, hiddet ve küskünlük yaratır. HKB kısmen uyum bozuklukları ile örtüşüyor olsa da, zaman kriteri göz önüne alındığında uyum bozuklukla- rından daha çok TSSB kriterlerine uymaktadır. Tüm bu nedenlerden dolayı HKB, TSSB ve uyum bozuklukları arasında bir tablo olarak değerlendirilebilir.
__________________ http://nevart.net/ Güzel Sanatlar Fakültesi/Lisesi Yetenek Sınavlarına Hazırlık Kursu Resim Yağlı Boya Hobi Kursu Hızlı ve Etkili Okuma Kursu Çocuklar için Hızlı Okuma Kursu Çocuklar için Resim Kursu Diksiyon Kursu Nefes Teknikleri Kursu Kişisel Gelişim Kursları[/CENTER] |
#6
| |||
| |||
![]() Berlin Duvarı***8217;nın yıkılmasından sonra batıya göç eden ***8220;Doğu Alman***8221;larda tanımlanan bu tablo Anadolu***8217;dan Avrupa***8217;ya göç eden Türkler***8217;de de gözlenmektedir. Lin- den ve ark***8217;nın (2004) yaptığı çalışmada duvarın yıkıl- masından sonra Batı***8217;ya göç etmiş ve HKB tanısı almış Doğu Alman***8217;larda göçmenliğin ilk yıllarında ruhsal bo- zukluk görülme sıklığında bir artma tespit edilmemiştir. Aynı bulgu Avrupa***8217;ya göç etmiş Türk göçmenler için de geçerlidir (Weiss 2005). Sluzki (2001) göç sürecininin beş aşamadan oluştuğunu belirtmektedir. Hazırlık, göç, aşırı uyum, uyum bozukluğu ve bir sonraki kuşağı da içeren normal uyum fazı. ***8220;Geriye dönüş illüzyonu***8221;nun bozulduğu, yani geriye dönmenin bir çok nedenle artık olanaksız olduğunun farkedildiği uyum bozukluğu döne- minde maruz kalınan işten çıkarılma, işyerinde psikolojik taciz (mobbing), bir yakının kaybı gibi olumsuz yaşam deneyimleri ruhsal bozuklukların çok daha kolay ortaya çıkmasına neden olmaktadır (Koch 1995). Yıllarca baskı ve kötü muameleye maruz kalan, kötü iş koşullarında ve görece düşük ücretlerle çalışan, geriye dönüş hayalleri bir türlü gerçekleşmeyen, Avrupa***8217;da ***8220;yabancı***8221;, Türkiye***8217;de ***8220;almancı***8221; muamelesi gören ve kendilerini, batı kültü- rünün de etkisiyle bireyci bir yaşam tarzı benimseyen çocukları tarafından dahi anlaşılmamış hisseden özellik- le birinci kuşak göçmenlerde kendine güvensizlik, çare- sizlik ve anksiyetenin eşlik ettiği bir regresyon gözlenir (Grinberg ve Grinberg 1999). Bu nedenle bireylerin dört elle sarıldıkları, yaşamlarını üzerine kurdukları değer yar- gıları, onları her türlü yaralanmaya daha açık hale getirir. Bilişsel açıdan bakıldığında, işten çıkarılma, işyerinde haksızlığa uğrama, boşanma, bir yakının kaybı gibi sıra dışı olaylar, bireyin temel şemalarının zedelenmesine yol açabilir. Sık sık olumsuz yaşam olaylarına maruz kalma durumu, ***8220;yaşamın planlanması, ya da anlamlandırılması ile ilgili beceri eksikliği***8221;ne yol açabilmektedir (Schippan ve ark. 2004). HKB hastalarında bu tür ***8220;karmaşık, çö- zümü kolay olmayan sorunlarla başa çıkma yetisi***8221;nin yokluğu göze çarpmaktadır. Yıllar boyu geri dönüş illüz- yonu içinde yalnızca işe odaklı bir yaşam süren ve bunun neticesinde de bireysel, toplumsal ve ailesel bir çok kay- nağını yitiren göçmen birey çok ağır olmayan olumsuz bir yaşam deneyimiyle karşılaştığında bununla başa çıka- mamakta ve duygudurum ve/ya da anksiyete bozukluk- larının yanında TSSB ve uyum bozukluğuna benzer bir tablo olan HKB da geliştirebilmektedir. Özellikle 1960-1980 arasında Avrupa***8217;ya yoğun bir göçün yaşandığı ülkemizde, ideolojik ve ekonomik ne- denlerle gerçekleşen iç göç olgusu da toplumsal ruh sağ- lığı açısından önemli sorunlardan biridir. Zorunlu göç yaşayanlarda TSSB, duygudurum ve anksiyete bozuklu- ğuyla somatoform bozukluklar ortaya çıkabilmektedir (Sır ve ark. 1998, Ekşi 2002, Aker 2002). Yukarıda ta- nımlanan HKB tanısının iç göç nedeniyle ortaya çıkan ruhsal sorunların anlaşılmasında ve tedavisinde de yararlı olabileceği düşünülmektedir. Örseleyici yaşam olayları- na bağlı olarak göçmenlerde ortaya çıkan ruhsal belirtiler kümesinin gösterdiği çeşitlilik DSM-IV ve ICD-10 tanı sistemlerinin sınırlarını zorlamaktadır. Bu nedenle nere- deyse üç kişiden birinin göçmen olduğu bir dünyada DSM-IV ve ICD-10 gibi tanı sistemlerinin bu duru- mu daha fazla göz önünde bulundurması açısından bu yöndeki olgu sunumlarının ya da topluma dayalı araştır- maların artması ve tartışmaların zenginleşmesi gereklidir. Bütün bunların yanında, yukarıda tanımlanan tablonun göç olgusundan bağımsız olarak da ortaya çıkıp çıkma- dığı, ayrı bir tanı kategorisi olarak mı değerlendirilmesi gerektiği, yoksa TSSB ya da uyum bozukluklarının tanı ölçütlerinin genişletilmesi mi gerektiği soruları yeni ça- lışmalarla açıklanmayı beklemektedir. Kaynak PDF
__________________ http://nevart.net/ Güzel Sanatlar Fakültesi/Lisesi Yetenek Sınavlarına Hazırlık Kursu Resim Yağlı Boya Hobi Kursu Hızlı ve Etkili Okuma Kursu Çocuklar için Hızlı Okuma Kursu Çocuklar için Resim Kursu Diksiyon Kursu Nefes Teknikleri Kursu Kişisel Gelişim Kursları[/CENTER] |
![]() |
Tags |
bozukluğu, disorder, embitterment, hayata, küsme, posttraumatic, sonrası, travma |
« önceki Konu
|
sonraki Konu »
Seçenekler | |
Stil | |
| |
Bütün zaman ayarları WEZ +2 olarak düzenlenmiştir. Şu anki saat: 06:52 .